Kefalet Sözleşmelerinde Kefilin Yasal Sorumluluğu Ve Kira Sözleşmeleri Açısından Değerlendirilmesi

Yeni Borçlar Kanunu’nda özel borç ilişkileri kapsamında daha ayrıntılı bir düzenlemeye kavuşan kefalet sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu 581 de yapılan tanımlamaya göre; ‘… kefilin alacaklıya karşı,  borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir’. Kişisel teminat sözleşmesi olarak ta adlandırılan bu özel sözleşme türü, alacaklı ile kefil arasında kurulur, borçlunun borcunu alacaklıya ifa edememesi tehlikesini üstlenme mükellefiyeti getirir. Yasal şartları ve yasal sonuçları Kanun’da ayrıntılı olarak düzenlendiği gibi, kefilin, asıl borçluya kefaletinden kaynaklanan sorumluluğunun sınırsız olmadığını da ifade etmek gerekir.

Kefalet hukukunun en yaygın görüldüğü alanlardan biri; kira sözleşmeleridir. Ticari teamüllerin de dayatmasıyla, kira sözleşmelerinde kefil kaydına çok sık rastlanmaktadır. Ancak, iş bu kefaletin sözleşme bünyesinde geçerli kabul edilmesinin belli şartları bulunmakta olup, bu şartları taşıdığı için geçerli kabul edilecek sözleşmelerin, taraflarına yüklediği haklar ve borçlar,  kefaletin türleri, kefilin yasal sorumluluğunun kapsamına giren kalemler  gibi pek çok ayrıntı, Türk Borçlar Kanunu’nun On Beşinci Bölümünde 581 den 603 e kadar madde madde düzenlemeye kavuşmuştur. İş bu makalede, Kira sözleşmeleri açısından iki tür kefaletin geçerlilik şartları ve kefilin yasal sorumluluğunun sınırları değerlendirilecektir. Öncesinde genel olarak kefalet sözleşmesi inceleme konusu yapılacaktır.

Türk Borçlar Kanunu’nda kefalet sözleşmesi 3 türlü düzenlenebilir. Adi kefalet, müteselsil kefalet ve birlikte kefalet olmak üzere. Bu kefalet türlerinin tamamı kira sözleşmelerine de uyarlanabilir. Ancak her üç türe de ait olan, yani her üç türde de bulunması gereken ortak özellikler Yasa’da öncelikle tanımlanmıştır. Buna göre;

Kefalet sözleşmesinin geçerliliği için ortada mevcut ve geçerli bir borç ilişkisi bulunmalıdır. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir. (TBK 582) Asli borç kefalet sözleşmesinden önce mevcut olmayabilir. Ancak, en geç alacaklı tarafından kefile karşı takibe geçildiği anda muaccel hale gelmiş olması zorunludur. Borcun mevcudiyetinin yanında, hukuken geçerli bir borç ilişkisinin var olması da zorunludur. Buna karşın, asıl borç ilişkisinin ehliyetsizlik, muvazaa, şekil eksikliği, imkansızlık ya da hukuka veya ahlaka aykırılık gibi sebeplerle geçersiz olması, ek sözleşme durumunda bulunan kefalet sözleşmesini de geçersiz kılacak, kefil aleyhine bir sonuç doğurması mümkün olmayacaktır.

Yanısıra, asıl borçlu, hata, hile ya da zorlama gibi iradesini bozan bir sebeple sözleşmesini iptal ederse, kefalet sözleşmesi/taahhüdü de geçersiz hale gelir. Ancak geçerli bir borcun varlığı şartının istisnası, yani, Yasa’da geçerli olmayan bir borcun varlığına rağmen kefilin sorumlu tutulabileceği hallere ilişkin bir düzenleme de yer almakta olup, TBK 582/2 de yer alan istisnaya göre;  yanılma veya ehliyetsizlik nedeniyle borçlu açısından geçerli olmadığını bilerek kefalet veren kefilin durumu  ile borcun zamanaşımına uğradığını sözleşmeyi imzalamadan önce bilen, buna rağmen borca kefil olan kefilin durumudur. Yanılma halini, ehliyetsizliği veya zamanaşımına uğrama halini önceden bildiği halde borca kefil olan kişi, Yasa’ya göre kefalet taahhüdünden sorumlu olur.

Türk Borçlar Kanunu’nda Kefalet sözleşmelerine ilişkin en hayati düzenleme sözleşmenin şekli şartlarının açıklandığı Madde 583 te yapılan düzenlemedir. Anılan maddeye göre;

  • Kefalet sözleşmesi ( ya da kefalet taahhüdü) yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
  • Sözleşmede; kefilin sorumlu olacağı azami miktar,
  • Kefalet tarihi mutlaka belirtilmeli,
  • Ayrıca, kefilin, Müteselsil kefil olması halinde, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kendi el yazısı ile yazarak, imzalaması şarttır.

Bu şartlardan herhangi birinin bulunmaması halinde sözleşme tümüyle geçersiz olur. Yine, sözleşme şartlarında sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu arttıran değişikliklerin tamamı bu şekil şartlarına uyularak yapılmadıkça hüküm doğurmaz.

Yeni Türk Borçlar Kanunu’nda Kefalet sözleşmesine ilişkin getirilen bir diğer en önemli yenilik TBK 584 te yer alan başlığı ile ‘Eşin Rızası’ dır. Madde metnine göre; kefalet sözleşmelerinde aranan geçerlilik şartlarından sonuncusunda; ‘Eşlerden biri, mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.’ Eşler birbirlerinden habersiz kefil olamazlar. Rıza verecek eşin, kefalete rızası olduğunu yazılı olarak beyan etmesi ve bu rızanın en geç sözleşmenin imza tarihinde verilmesi şarttır. Eş rızası alınmadan  yapılan sözleşme ise hüküm doğurmayacaktır.  Bu düzenleme özel borç-alacak ilişkileri açısından getirilmiş olup; ticari şirketler açısından şirketin faaliyet alanı ile ilgili, esnaf ve sanatkarlar tarafından mesleki faaliyetleri için verilen  kefaletler ile kamu bankaları tarafından kullandırılan krediler ve tarım kredi kooperatifleri ile kamu kurumlarının kooperatif ortaklarına kullandıracağı krediler nedeniyle imzalanacak kefalet sözleşmeleri için ise eşin rızası aranmayacaktır. Yine, kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefil yararına düzenlemelerin azalmasına sebep olmayan, yani, kefilin sorumluluğunu arttırmayan, bilakis azaltan düzenlemeler için de eşin rızasına gerek bulunmamaktadır.

Haklarınız Zaman Aşımına Uğramasın Destek İçin Bizi Hemen Arayın.
Davalar Sadece Hukuki Süreçlerden İbaret Değildir. Her bir birey için zamansal, duygusal ve ekonomik yükümlülükleri beraberinde getirir. Bunun bilinciyle, zamanınızın, duygularınızın ve paranızın boşa harcanmasına asla izin vermiyoruz.

Hemen Şimdi Ara

Tüm bu şartlar, sözleşmenin geçerli kabul edilmesi için var olmalıdır. Birinin dahi eksikliği, kesin geçersizlik sonucu doğuracaktır. Sözleşme altında sadece ‘kefil’ ibaresinin bulunması, aksi sözleşmenin içeriğinden anlaşılmadıkça, kefaletin adi kefalet türünde yorumlanması sonucunu doğuracak, buna karşın sözleşmede açıkça ‘müşterek borçlu-müteselsil kefil’ ibaresinin bulunması halinde, kefilin borcun tamamından borçlu ile aynı anda yani, müteselsil olarak sorumlu tutabileceği müteselsil kefalet anlamına gelecektir. Bu noktada İki tür kefalet arasındaki en önemli fark; asıl borçlunun borcunu ödemediği ihtimalde, alacağın hukuken takibi esnasında kendini gösterecektir. Adi kefalette (TBK 585); alacaklı, borcun ödenmesi için önce asıl borçluyu takip edecek, takibin asıl borçlu açısından semeresiz kaldığı, yani borçlu hakkında kesin aciz belgesi alınması, takibin imkansız hale gelmesi, borçlu hakkında iflasına karar verilmiş olması ya da takip işlemini durduran konkordato kararı verilmesi halinde,  adi kefile karşı takibe geçebilecektir. Kira sözleşmelerinde, genellikle sadece ‘kefil’ ibaresi bulunması halinde, adi kefalet hükümleri uygulanacak, borçluya karşı takip yapılmadan kefile başvurulamayacak, aksi durumda, kefilin aleyhine yapılacak bir icra takibinde bunu def’i olarak ileri sürüp, takibi durdurabilmesi mümkün olacaktır.

Kira sözleşmesinde, kefilin el yazısı ile  açık bir ifade ile, ‘müşterek borçlu- müteselsil kefil’ ya da sadece ‘müteselsil kefil’ ibaresi bulunuyorsa, alacaklı, aynı anda hem asıl borçlu, hem müteselsil kefili, ya da isterse sadece müteselsil kefili takip edebilecektir. Bu halde müteselsil kefilin, alacaklının önce asıl borçluyu takip etmesi gerektiği şeklinde bir def’i ya da itiraz ileri sürme imkanı bulunmamaktadır.

Kefilin Kanundan doğan sorumluluğunun kapsamına, sözleşmede  parasal miktar üzerinden açıkça belirtilen ve yazılı beyan ve imzası ile kefil tarafından da kabul edilen azami miktarın yanısıra, borçluya karşı yapılan takip ve dava masrafları, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait sözleşmesel faizler girecekken; kefil, sözleşmenin kurulmasından önce doğan zararlardan sorumlu olmayacak, münhasıran, sözleşmeye imza koyduğu tarihten sonra oluşan ve Yasa’da belirlenen borç kalemlerinden sorumlu olacaktır. Buna karşın, kefil tarafından imzalanan sözleşmede yer alsa bile, kefil  kararlaştırılan cezai şarttan asla sorumlu tutulamayacaktır.

Kira sözleşmelerinde Türk Borçlar Kanunu Madde   583 te yer alan şartların tamamı aranacak, tüm bu şekil şartlarının kefilin kendi el yazısı ile sözleşmeye şerh edip etmediğine özellikle dikkat edilecektir. Kural: Kefilin, sözleşme süresi ile sınırlı sorumlu tutulmasıdır. Takip talebinde istenen kira dönemi bu sınırın dışında ise, kefilin talep edilen kira alacağından sorumluluğuna gidilemez. Ancak, sözleşmede kefilin aynı şartlarla uzayan kira dönemi boyunca da kiracıya kefil olacağı açıkça kararlaştırılmışsa, kefil uzayan döneme ilişkin kira borcu ve fer’ilerinden de sorumlu olmaya devam edecektir. Yine, sözleşmede kefilin uzayan döneme ilişkin kefaletinin süresi ve miktarının da açıkça yer alması gerektiği Yargıtay tarafından özellikle vurgulanmaktadır. Örneğin, ‘kefaletin kira ilişkisi sona erinceye kadar ve/veya kiralayan ile kiracı arasındaki tüm sorunlar çözümleninceye kadar devam edeceği’ şeklinde bir düzenleme, kefilin gerek sorumlu olacağı süre, gerekse sorumlu tutulacağı azami miktarı göstermemesi nedeniyle geçersiz bir kefalet anlaşması olacaktır. Ne kadar uzayacağı belirsiz bir kira sözleşmesine ilişkin olan ve kefili sınırsız bir sorumluluk altına sokan sözleşme hükümleri geçerli olmayacaktır. Süreli kefalette, kefil kira süresi zarfında kira bedelinden ve fer’ilerinden sorumlu olduğu için, süre sonunu takip eden 1 aylık hak düşürücü sürede hakkında icra takibi yapılması veya alacak davası açılması şarttır. Kefalet süresinin bitimini takip eden 1 aylık sürede kefile müracaat edilmezse, kefil kefaletten kurtulacak ve  Hakim önüne gelen bir ihtilafta tüm bu hususları re’sen irdeleyecektir.   

Av. İREM ŞAHİN

Tags: